Ağzımın Tadı’nda misafir yazarlarımız artıyor, içerik onların katkıları ile zenginleşiyor. İşte arkadaşım Deniz Yalım Kadıoğlu’nun kaleminden Mardin'de Cercis Murat Konağı…
Bazı şehirler vardır ki, her yönüyle etkiler sizi; Mardin gibi. Mardin’e geldiğinizde, kendinizi daracık, merdivenli sokaklara atarsınız önce. Birbirine üstü kapalı geçitlerle (abbaralarla) bağlanan bu sokaklar; sizi bir düş gezginine dönüştürüverir; bu hayal âleminden çıkmak istemezsiniz. Gözlerinizi; taşın usta ellerde bir dantel gibi işlendiği evlerinden, Mezopotamya Ovası’nın uçsuz bucaksızlığında yıllara meydan okuyan Süryani kiliselerinden, manastırlarından alamazsınız. Bu şehir; çağlar boyunca kültürlerin, dinlerin, dillerin birbirini büyüten, besleyen ve geliştiren kardeşliğini yaşatmıştır. Mardin’de ayrıca, 14. yüzyıldan beri süre gelen, günümüzde ustaları da oldukça azalmış olan telkari işçiliğinin güzel örneklerini bulabilirsiniz. Buralara kadar gelmişken, en az birkaç gününüzü de Midyat’a ayırmalı; Eski Midyat’ın abbaraları, kiliseleri, camisi ve birbirinden güzel cephelerini görmelisiniz.
Mardin’e gelip de kaburga dolması yememek olmaz. Kaburga dolması, hazırlaması ve pişirmesi epey zahmetli bir yemek; Güneydoğu Anadolu’nun birçok evinde özel günlerin ve bayram sofralarının olmazsa olmaz tatları arasında yer alıyor. Hazırlaması ne kadar zorsa, yemesi de bir o kadar keyifli…
Burada kime yemekten bahsetsek, herkes Cercis Murat Konağı’nı tarif ediyor. Konağın zengin mönüsü; Arap, Türk ve Süryani mutfaklarının senteziyle oluşan Mardin yemek kültürünü en iyi şekilde tanıyabileceğiniz seçenekler sunuyor. Konak, çoğunun ismini ilk kez duyacağınız yemek ve mezelerinden önce atmosferiyle büyülüyor sizi. Mezopotamya, Babil ve Şark düzenine göre dekore edilen tarihi Cercis Murat Konağı’nın üç ayrı terası; önünüzde engin bir deniz gibi uzanan, sarının her tonunu seçebileceğiniz Mezopotamya Ovası’na bakıyor.Gelelim eşsiz lezzet kaburga dolmasına: Badem, kuşbaşı kuzu eti, yenibahar ve çeşitli baharatlarla hazırlanmış iç pilav üzerine kuzu kaburgası… Mardin’de kaburga dolması, eskilerden duyduğumuz gibi kaburga içinde servis edilmiyor; ama iç pilavın muhteşem lezzeti ve ağzınızda dağılan yumuşacık kuzu eti de böyle bir görüntüyü arattırmıyor doğrusu. Kaburga dolması, esas lezzetini doğal ortamda beslenen süt kuzusundan alıyor. Kuzunun kol kısmı ve kaburgası arasındaki boşluk, özel iç pilavla doldurulup dikiliyor ve saatlerce buharda pişiriliyor. Sonuç belli, tadı hâlâ damağımızda! Bir de ev yapımı turşular, kırmızı şarap ve yine yöresel bir lezzet olan nar salatası eklendi mi, yemeğimiz tam bir şölen. Cercis Murat Konağı, 1888’de Mimarbaşı Lole tarafından inşa edilmiş. Zaman içerisinde çeşitli ailelerin mülkiyetine geçen, bir dönem Mardin İl Turizm Müdürlüğü Hizmet Binası olarak kullanılan konak; 2001 yılında turizmci Ebru Baybara Demir tarafından restore edilerek ve otantik özellikleri korunarak, yöresel yemeklerin sunulduğu bir lokantaya dönüştürülmüş. Ebru Baybara Demir, Mardinli bir ailenin çocuğu. Marmara Üniversitesi Turizm Rehbercilik Bölümü’nden mezun olmuş. Bir dönem turizmcilikle uğraştıktan sonra, ilk kez 1997 yılında görmüş “memleketini”. Görüş o görüş derler ya, o da öylesine tutulmuş ki bu topraklara, bir daha gitmek istememiş. Evliliğine de mal olmuş bu tutkusu, ailesiyle arasını açmış, çevresinden bin bir eleştiri almış. Tüm bunlara rağmen hiçbir zaman pes etmemiş, “kadın başına” kalkıştığı bu işten vazgeçmemiş. Daha 25 yaşındayken “Yılın Girişimci İşkadını” seçilmiş, yine bütün karşı çıkmalara rağmen ikinci evliliğini yapmış.
Yolunuz Mardin’e düşerse bir gün, Cercis Murat Konağı’na mutlaka gidin ve Ebru Baybara Demir’in bu satırlara sığmayacak kadar uzun ve etkileyici yaşam öyküsünü kendisinden dinleyin. Ben, onun ait olduğu toprakların gücünü aldığını düşünüyorum; gelmiş geçmiş tüm uygarlıkların, savaşların ardından sükûnetini koruyan Mezopotamya Ovası’nın sabrını. Keşke herkes düşlerine böyle sahip çıkabilse…