Çarşamba, Kasım 19, 2014

Trend & Tatil dergisinde "Keyifli Bir Meis Anısı" Yazım

Trend & Tatil Dergisi Kasım 2014 sayısında yer alan "Keyifli Bir Meis Anısı" başlıklı yazımı okumak isterseniz aşağıda bulabilirsiniz.


Cuma, Ekim 19, 2012

Göksel Tantuni


Mersin’in nesi meşhur derseniz, alacağınız ilk cevap tabiî ki tantuni olacaktır. Asıl soru şudur, en iyi Tantuni nerede yenir? Bunun cevabını Mersin’de aradım, karşıma çıkan alternatiflerin başında Göksel Tantuni geldi.


Göksel Tantuni Hasan Palamut tarafından 1977 yılında kurulmuş. Hasan bey mesleğe 1967’de seyyar arabada başlamış. Bugün dördü Mersin biri Adana’da olmak üzere toplam 5 şubede faaliyet gösteriyor. Benim yolum Mersin Pozcu şubesine düştü, şubelerin adreslerine www.gokseltantuni.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Restoranın iç kısımda birçok ünlü müşterisinin fotoğraflarına rastlıyorsunuz.

Tantuni’nin kökeninin Araplar’a dayandığı düşünülüyor, Arapça’da bu kelime pratik yemek anlamına geliyor imiş. Mersin’de daha önceleri bu yemeğe Kavurma ismi veriliyormuş. 

Tantuni etin but kısmından yapılıyor. Etin sinirleri ayrılıyor ve 1 gün boyunca dinlendiriliyor.Doğranan et haşlanıyor, saç tepsi içinde kızdırılan toz biberli yağda kızartılıyor ve yağa ara ara su atılıyor. Pişirme esnasında pamuk yağı kullanılıyor. Yağa su atılmasının üç nedeni var, birincisi saçın ısısını kontrol etmek, ikincisi etin lezzetini hafifleştirmek ve üçüncüsü suyun buharı ile Tantuni’nin sarılacağı lavaş ya da ekmeği yumuşatmak.

Tantuni’nin aslında iki çeşidi var, sadece et içeren yağsız dürüme biftek, içinde kuyruk yağı da bulunan dürüme ise Tantuni deniyor.


Pişen et lavaşın içine sarılır iken içine sumaklı ve maydanozlu soğan, domates ve baharat konuluyor.  

Tantuni sofrası da buralara has olarak ikram edilen yiyecekler ile donatılıyor. Söğüş domates, acı biber, turp, maydanoz, soğan, limon ve acı biber turşusu Tantuni masasının olmazsa olmazları. 



Dikkatimi çeken önemli bir detay ise limon olarak tropikal ülkelerde bolca tüketilen lime’ın sunulması.

Yemeğiniz ile birlikte tabii ayran ya da şalgam suyu içmemek olmaz!



Karnınızı Göksel’de doyurduktan sonra sıra geliyor tatlıya. Tatlı için önerim Mersi usulü künefeyi denemeniz. Benim yolum Künefeci Emin Usta’ya düştü. Söylemesi benden bulması sizden J


Pazar, Ağustos 05, 2012

Sultan Sofrası


Hatay’da bir öğlen yemeğinizi mutlaka Sultan Sofrası’na ayırmalısınız. Öğlen yemeği diyorum çünkü bu lokantaya akşam gitmeye kalkarsanız kapıda kalırsınız, akşamları açık değil.

Sultan Sofrası, Hatay’ın merkezinde Asi nehrinin kıyısındaki İstiklal caddesinde taş bir konakta hizmet veren kaliteli bir restoran. Sahibi Metin Tansal 1990’dan bu yana burayı işletiyor.




Masanıza yerleştiğinizde önden tere ve turp tabağı geliyor. Yanında da pide ve minik bir kimyon-karabiber tabağı masaya getiriliyor.





Önden bir çorba sipariş edilebilir. Ben Yoğurt aşı çorbası söyledim. Bu çorba Yayla çorbasına benziyor, onun biraz daha ekşilisi ve içerisinde içli köfte var.



En favorim olan mezelerden olan Humus bu yörede çok tüketiliyor. Sultan Sofrası’nda da bulunca tabii hemen sipariş ettim (Aslında 2 günlük tüm gezi boyunca her öğün yedim denebilir J). Sultan Sofrası’nın humusu koyu bir humus, tahin oranı fazla. Üzerinde zeytinyağı ile birlikte servis ediliyor. Gayet lezzetli. Ancak bu yörede bu usuldeki humusta bana göre zeytinyağını biraz fazla koyuyorlar.

Diğer bir siparişimiz olan nar ekşili ve zeytinyağlı olarak servis edilen patlıcan salatası da gayet lezzetli idi.



Yöresel lezzetlerden Oruk ve Kaytaz böreği mutlaka tadılmalı. Oruk bir çeşit içli köfte. Kaytaz böreği de kıymalı bir börek çeşidi.



Yine yöresel bir yemek olan Aşur Ege ve Akdeniz bölgesinde yaygın olarak yapılan Keşkek yemeğine benziyor. Nohut, buğday, dananın boynundan hazırlanmış et, ceviz ve kimyon ile pişiriliyor. Ben tek kelime ile bayıldım!



Sarma da nar ekşili ve annelerimizin sarmasını aratmayacak kadar başarılı idi. Yanında yoğurt iyi gidiyor.



Buradaki favorilerimden Semirsek bir börek çeşidi. Baklava yufkası içine konmuş kıyma kıvamına getirilmiş dövülmüş et, soğan, maydanoz, baharat ile hazırlanıyor. Bunu yemeden şehirden ayrılmayın derim.



Sıra tatlıya gelince tabii ki Künefe söyledik. 2 gün içinde 3 farklı yerde Künefe tattım. Bence yediklerimin arasında en iyisi Sultan Sofrası idi. Peynirin oranı, şerbetin kıvamı, kızarma seviyesi, her şeyi yerli yerinde idi, içinizi bayıltmadan, midenize oturmadan damağınızda harika bir tat bırakıyor.



Künefe ile yetinmeyip bir de Ceviz tatlısı ve Kabak tatlısının tadına baktık. Bunlar da harika idi. Kabak tatlısı tam sevdiğim gibi kirece yatırılarak hazırlanan çeşidinden, çıtır çıtır. İstanbul’da nadiren bulabildiğim bu tatlıyı burada doya doya yedim.


Sultan Sofrası’ndaki yemeğinizin ardından aldığınız kalorileri restoranın hemen yanındaki pazar yerinde dolaşarak biraz olsun yakabilirsiniz. Pazarda da bol bol yerel lezzetler bulacaksınız. Ama mideniz dolu olacağı için ben size Defne sabunu, İpek dokumalar, biber salçası, nar ekşisi satın almanızı öneririm. Pazardan sonra da civardaki sokaklarda kaybolarak Eski Antakya evlerini keşfetmenizi öneririm. Mutlu geziler…




 


Sultan Sofrası
Adres: İstiklal Caddesi, No: 20/A, Hatay, Türkiye
Telefon: 0326 2138759, 0326 2144625

Salı, Ağustos 23, 2011

Çukurova Metrelik Kebap

Ağzımın Tadı okuyucularından Sedat Kantarcıoğlu’nun Adana’dan Çukurova Metrelik Kebap yazısını sizler paylaşmak isterim. Teşekkürler Sedat bey…


Hakkı Bey’in yemek blogundaki bu ilk yazımda sizleri Adana denilince akla gelen meşhur kebabının bu şehirdeki en iyi temsilcilerinden birisi ile tanıştıracağım. Eski ismi ile “Şenol Kolcuoğlu”, yeni ismiyle “Çukurova Metrelik Kebap”.

Gastro turizm uzmanları bilir; Şenol Kolcuoğlu, Adana’da kebap denilince akıla ilk gelen isimlerdendir. Seyhan Baraj Gölü etrafında Adana Belediyesi’ nin yapmış olduğu düzenlemelerden sonra bu bölgede irili ufaklı pek çok lokanta açıldı. Şenol Kolcuoğlu’da bu lokasyondaki en güzel göl manzaralı yerlerden birisine lokantasını taşımış. Mekan çok geniş. Şöyle ki; aynı anda en az 500 kişiye hizmeti rahatlıkla verebiliyorlar. Garsonlardan aldığım bilgilere göre Şenol Bey bir süre önce İstanbul’a taşınma kararı alınca mekanı iki kardeşine devreder ve gider. Seyhan Baraj Gölü’nün hemen yanı başındaki mekanda değişen tek şey tabela olmuş. Ustalar, servis ekibi ve en önemlisi o muhteşem lezzet hiç değişmemiş. Bildiğim kadarıyla Şenol Bey’de şu anda Küçükyalı’da gayet nezih bir mekanda biz lezzet düşkünlerinin damak ve kalplerini fethetmeye devam ediyor.


Namı ülkemiz sınırlarını aşan Adana Kebabı hakkında izninizle birkaç ufak bilgi paylaşmak istiyorum. Kebabın 16-17 kiloluk erkek koyun etinden yapılması makbuldür. Gerçek Adana Kebabı’nda sadece koyun eti, kuyruk yağı ve kırmızı biber bulunmalıdır. Et ve içerisine katılan diğer malzemeler kesinlikle kıyma makinesinden değil, zırh ile kıyılmış olmalıdır. İşte kebap ustalığını sanat haline getiren nokta da burası. Zırh ile kıyılmış et, makine ile kıyılandan daha iri ve taneli olmasına rağmen şişe saplanırken ve ardından mangalın üzerinde pişerken kesinlikle dağılmıyor. Bu kıvamı tutturmak gerçek bir meziyet. Burada yediğim kebaba gelince: tek kelimeyle “İnanılmaz!” bu zamana kadar başka şehirlerde Adana Kebabı diyerek yediklerimiz neymiş merak ediyorum. Adana Kebabı arzunuza göre porsiyon olarak veyahut metre usulü servis ediliyor. Ufak bir tüyo: kebabın yanında gelen ince pide büyük ihtimalle yeterli olmayacağı için isteyeceğiniz pideyi acılı isteyin. Orijinal bir lezzet.


Eğer çevrenizde Adanalı tanıdıklarınız varsa mutlaka onlardan duymuşsunuzdur; Adana’da kebabın yanında gelen salata ve mezeler o kadar çeşitli ve boldur ki kebaba sıra gelene kadar karnınız doyar. Resimde gördüğünüz salatalar standart olarak geliyor masaya. Hemen ifade etmeliyim ki benim favorim tahin salatası. İçeriğini meslek sırrı nedeniyle söylemediler ancak tadabildiğim kadarıyla söyleyebilirim ki Tarsus susamından mamul tahin, zeytin yağı, limon, yeşil biber, maydanoz, süzme yoğurt ve biraz tuz var. Onun resmini de ayrıca görebilirsiniz aşağıda. Şef garsonumuzun söylediğine göre kebabın yanında yenen orijinal salata resimde sağ üstten ikinci olan domates ve soğan söğüş salata. Bu salataların hepsi fiyata dahil. Zira Adana’da kebabın yanındaki salataya para almak ayıpmış.


Ben kebabın yanında içecek olarak şalgam istedim. Paketli şalgam geldi. Burada markasını belirtemeyeceğim ancak tadı gayet yerindeydi. Temmuz ayında gölgede 36 derecede ve nemin zirve yaptığı öğle sıcağında kebap yetmiyormuş gibi bir de acılı şalgam içmek hangi akıla sığar dediğinizi duyar gibiyim. Ancak Adana Kebabı’nın olmazsa olmazlarından şalgam ile ilgili birkaç şey söylemek lazım bu noktada. Bizim gibi turistler kebap gibi ağır bir yemeği Adana gibi bir iklimde nadiren yeme şerefine erişirken burada yaşayan insanlar sayısız defa yedikleri bu kebap yüzünden genç yaşta dünyalarını değiştirmiyorlarsa bunu en başta şalgama borçlular. Turpgiller familyasının sindirimi zorlaştırdığı söylenir genellikle. Aksine şalgam her şeyden önce müthiş bir sindirim uzmanı. Adana’nın şalgamına benzer bir durumu ilk defa Şanlıurfa’da yaşamıştım. Orada da lahmacun, çiğ köfte ve dolmaların yanında mutlaka turp yeniyor ki sindirimi kolaylaştırsın. Urfa’daki ilk tecrübemde 8 adet büyük biber dolmasının yanında bolca turp yediğimde anladım ki gerçekten doğruymuş söyledikleri.

Her zaman söylediğim bir şey vardır: Ülkemiz tam bir “Gastro Cennet!” Aperatif, ara sıcak, ana yemek, tatlı alanlarının bir kısmında Dünya’da öne çıkmış ülke mutfakları vardır. Ancak Aydın/Bozdoğan’ın Tahinli Pidesi, Urfa’nın Çiğ Köftesi, Antep’in Baklavası, Adana’nın Kebabı, İstanbul’un Kalkan Balığı, Kayseri’nin Mantısı ve sayamadığım pek çok yemeğin her biri diğerinden tamamen farklı malzeme ve aromaları bu ülkede mevcut. Bu değerlerin en önemli temsilcilerinden Çukurova Metrelik Kebap Lokantası’na saygılarımla…

Cuma, Ağustos 05, 2011

Kamil Koç - Yolculuk Dergisi Röportajım

Kamil Koç - Yolculuk Dergisi için Deniz Yalım Kadıoğlu ile gerçekleştirdiğim röportajın online versiyonunu okumak isterseniz http://www.yolculuk.com.tr/sayi_86/18_blog-arkasi-keyfin-paylasildigi-bir-yer-olsun-istedim-hazirlayan-deniz-yalim-kadioglu-